Yazar "Yesilyurt, Türkân" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Cemal Süreya ve Kadin Korkusu(Yusuf ÇETIN, 2022) Yesilyurt, TürkânKadin, Cemal Süreya’nin siirlerindeki ana temalardan biridir. Bu yazida sairin Güz Bitigi adli kitabina kadarki siirlerinde görünürde kadina askla yaklastigi, gerçekte erkege olumlu nitelikler (üstün güç, sevinç) yüklerken kadina olumsuz nitelikler (kötü güç, tehlike) yükledigi saptanmistir. Bunun temelinde ise “kadin korkusu”nun oldugu ortaya konmustur. Kadin korkusu ilginç bir biçimde “mizojini” olarak kendini gösterir. Cemal Süreya’nin sair duyarligi ile “kadin korkusu”nu asma yolu siir olur. Yazida “mizojini” ve “kadin korkusu” ile ilgili olarak Jack Holland ve Maurice Daumas’nin görüslerinden yararlanilmistir. Siirlerde üstün güç, erkege ait, kötü güç kadina ait bir nitelik olarak ortaya çikar. Ates, disi maddeye sekil veren erkek ilkeyi; kirli ve karanlik su ise kadini isaret eder. Kadin erkegin cinsel arzusunu uyandirdigi için cezbedici oldugu kadar tehlikeli bulunur. Kadin tehlikeyle iliskilendirilirken sevinç erkekle ilgilidir. Kadina basmakalip düsüncelerle yaklasan ve cinsel nesne olarak gören erkek bakis, kadinda insandan önce bedeni görür. Sair, birçok siirinde kadin bedenini haz nesnesine dönüstürür. Bu siirler mizojininin izlerini tasir. Mizojinide erkeklerde cinsel arzu uyandirdiklari için bundan erkekler degil -suçlu olmadiklari halde- ister iyi ister kötü olsunlar kadinlar sorumlu tutulur. Kadin düsmanliginin temelinde ise kadin korkusu vardir. Mizojiniyi askla ve siirle asmaya çalisan sair, “Üvercinka” adli siirde portresi görülen aydin, siiri bilen, cesur, çekici kadini hayal eder; ancak bu kadini içsellestirmesi zaman alir. Cemal Süreya, yasamindaki incinmelerden kaynaklanan mizojinik izleri Güz Bitigi adli siir kitabinda siler.Öğe Discrimination Typology for the Novel(Yusuf ÇETIN, 2023) Yesilyurt, TürkânNovels are one of the important tools for examining the issue of discrimination. For this, the readers must be able to be understood in order to be brought to the novels. Otherwise, we do not notice that the discriminatory appearances or language and style that are used visually are repeated and proven in the novels. In the context of the novel, discrimination refers to the fact that the narrator and/or the figure belong to a group of figures or individual members of that group; race, ethnicity, color; gender identity, gender, sexual orientation; tongue; religion, belief and denomination; political and philosophical view; fortune; disability; discriminates on the basis of age or any other difference. Factors that cause discrimination appear in the form of "prejudice", "dogma", "interest" and the expression of discrimination "hate speech", "perpetuating violence", "nepotism". The model of "analyzing the novels in the context of discrimination", which I suggested to raise awareness of the readers about discrimination, was applied to Peyami Safa's novels here. As a result, it was examined whether the narrator discriminated against the figure(s) and/or the figure(s) or not. In his novels, it was seen that discrimination based on race, discrimination based on sexual identity, discrimination based on political and philosophical views, discrimination based on wealth, discrimination based on disability, discrimination based on age were made. The narrator and the figures, who are the basic elements of the novel, can also respect the "rights of figures"; They may also violate “figure rights”. In the first, with a rough distinction, the author's "democratic attitude"; In the second, it can be said that it stands closer to the “authoritarian attitude”. Although he gives the psychological depths of the figures very well, it is seen that Peyami Safa is not far from authoritarian understanding.Öğe NÂZIM HIKMET VE BILIM KURGU(Ibrahim Halil TUGLUK, 2023) Yesilyurt, TürkânBilim kurgu temalari arasinda kiyamet sonrasi toplumlar, uzay yolculugu, uzayda kolonilesme, yasamin zor oldugu gezegeni dünyalastirma, kozmik okyanuslar ve mitolojiler, uzaylilar, uzayli uygarliklar, uzaylilarin isgali, gelecek öyküleri, zamanda yolculuk, ükroni, ölümsüzler, dünyanin sonu, robotlar, elektronik beyinler ve yapay zekâ, dördüncü boyut, paralel dünyalar, mutasyona ugrayanlar, klonlar, insan-makine melezleri sayilabilir. Nâzim Hikmet’in Son Siirleri’nde yer alan bazi siirleri de bilim kurgu temalari açisindan tahlil edilmistir, Sair, bu siirlerinde Ay’a, Mars’a, yildizlara yolculuk temasini isler. Bu uzay yolculuklarinda “yolcu füzeleri” ve “kozmos gemileri”ni kullanir. Kozmosta insanlardan baska akilli varliklarin olup olmadigi meselesini konu edinir. Hizla geriye akan zamanla Nicolaus Copernicus’in zamanina yolculuk yapar. Dünyanin sonu Apokaliptik eserlere dayanan eski bir temadir. Sair de felaket sonrasi Dünya’nin yok olusu konusunu isler. Sairin siirlerinde kullandigi “kozmos yolu”, “füze lombozu”, “Ay”, “Merih”, “Günes” ve “yildizlar” gibi sözcükler bilim kurgu edebiyatinin temel konusu uzayla ilgilidir. Adlari anilan kozmonotlar Yuri Alekseyeviç Gagarin ve German Stepanoviç Titov da uzayi akla getirir.Öğe Sairin Sincan’i(Abdulhakim TUGLUK, 2025) Yesilyurt, TürkânAbdülkadir Budak’in “Sincan’da Bir Sokagin Balkondan Görünüsü”, “Sincan’da Ölmek”, “Sincan Istasyonu”, “Sincan” ve 2015’te yayimlanan Kapali Bir Açilim adli kitabinda bulunan adsiz bir siirinde Ankara, Sincan’in izleri görülür. Bilindigi üzere sairlerin yasadiklari mekânlarin izdüsümlerini yapitlarinda görmek mümkündür. Örnegin Aleksandr Puskin, Bahçesaray’dan; Attilla Ilhan, Izmir’den; Dante Alighieri, Floransa’dan; Federico Garcia Lorca, Granada’dan; Konstantinos Kavafis, Iskenderiye’den; Necip Fazil Kisakürek, Kahramanmaras’tan, Ülkü Tamer, Gaziantep’ten ayri düsünülemez. Mekânin ruhunun sairin ruhunu etkilemesi dogaldir. Bu bakimdan yazida Abdülkadir Budak’in uzun süre yasadigi, akrabalarinin ve kizinin burada ikamet etmesi nedeniyle iç içe oldugu Sincan’a nasil baktigi; orada neleri gördügü, görmek istemedigi ve buranin siirine nasil yansidigi ortaya konmaya çalisilmistir. Çocuklugunun, ilk gençliginin geçtigi; ilk askini yasadigi, ilk sirini yazdigi; emekli olduktan sonra geri dönüp uzun yillar kaldigi yer olmasi bakimindan Sincan’in sairin siirinde önemli bir yer tutmasi dogaldir. Lale bahçelerinde, istasyonlarinda, demiryolunda, trenlerinde ve sokaklarinda, Budak’in anilari vardir. Mezarliklarinda annesi, babasi, ablasi, erkek ve kiz kardesi yatmaktadir. Sincan ona bir yandan yakin, öte yandan uzak durur. Zor geçen çocukluguna ragmen beyaz badanali evlerinin bahçelerinde lalelerin açtigi Sincan’a sevgi duyarken zaman içerisinde yozlasmis olan Sincan onu üzer. Kopamadigi Ankara, Sincan onun “siir baskenti”tidir. Burada yayinevinde kitaplar çikarmakta, Sincan Istasyonu dergisini yayimlamakta ve siir çevresinde sairliginin tadini çikarmaktadir.