Yazar "Barlak, Hasan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe ABDÜRRESID IBRAHIM’IN JAPONYA’DA HIRISTIYAN MISYONERLIGI KARSISINDAKI TUTUMU(Tokat Gaziosmanpasa University, 2020) Barlak, HasanJaponya, 19. yüzyilin özellikle ikinci yarisindan itibaren misyonerlerin aktif bir sekilde faaliyet gösterdikleri ülkeler arasindadir. Batili devletlerin ve Hiristiyan kiliselerin destekledigi bu faaliyetlerin tahlilinde 20. yüzyil baslarinda bu ülkeyi ziyaret eden Türk/Tatar aktivist Abdürresid Ibrahim’in izlenimlerinin ayri bir yeri vardir. Abdürresid Ibrahim Japonya’da bulundugu aylarda saygin Japon dostlari ile Sark birligi düsüncesini konusmus ve onlara Islam dini hakkinda bilgiler vermistir. Bunun yaninda Hiristiyan misyonerlerin çalismalarini inceleyerek diyalog kurdugu Japonlarla misyonerlerin faaliyetleri üzerine mütalaalarda bulunmustur. Abdürresid Ibrahim misyonerlerin çalismalarini samimi bulmamistir. Onlarin din telkinini siyasi, iktisadi ve sosyal sebeplerle iliskili görmüstür. Ayrica Hiristiyanligin Japon toplumunu ihya edemeyecegini, aksine onlara zarar verecegini savunmustur. Iliskisi oldugu Japonlar da onunla benzer fikirleri paylasmislardir. Abdürresid Ibrahim milletçe sahip olduklari özelliklerden dolayi Japonlarin asil olarak Islam’a yatkin olduklari kanaatinde idi. Hiristiyanligin tahrif olmus bir din oldugunu düsünmekten baska, misyonerlerin çalisma tarzindan da rahatsizdi. O, Japonya’da özellikle Islam peygamberini hedef alan iddialar ve propagandalarla olusturulmaya çalisilan Hz. Muhammed imajini düzeltmek için birtakim girisimlerde bulunmustur. Japonya’da Hiristiyanligin yayilisi ve Türk bir Müslüman aydinin bu gelismeler karsisindaki tutum ve yaklasimi incelemeye degerdir. Ayrica bu arastirma Osmanli Devleti ile iliskileri yakin bir dönemde baslayan ve bölgedeki siyasi dengelerin odagindaki ülkelerden biri olan Japonya’nin daha iyi taninmasi bakimindan mühimdir.Öğe ABDÜRREŞİD İBRAHİM’İN JAPONYA’DA HIRİSTİYAN MİSYONERLİĞİ KARŞISINDAKİ TUTUMU(2020) Barlak, HasanJaponya, 19. yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren misyonerlerin aktif bir şekilde faaliyet gösterdikleri ülkeler arasındadır. Batılıdevletlerin ve Hıristiyan kiliselerin desteklediği bu faaliyetlerin tahlilinde 20. yüzyıl başlarında bu ülkeyi ziyaret eden Türk/Tatar aktivistAbdürreşid İbrahim’in izlenimlerinin ayrı bir yeri vardır. Abdürreşid İbrahim Japonya’da bulunduğu aylarda saygın Japon dostları ile Şarkbirliği düşüncesi üzerine konuşmuş ve onlara İslam dini hakkında bilgiler vermiştir. Bunun yanında Hıristiyan misyonerlerin çalışmalarınıinceleyerek diyalog kurduğu Japonlarla misyonerlerin faaliyetleri üzerine mütalaalarda bulunmuştur. Abdürreşid İbrahim misyonerlerinçalışmalarını samimi bulmamıştır. Onların din telkinini siyasi, iktisadi ve sosyal sebeplerle ilişkili görmüştür. Ayrıca Hıristiyanlığın Japontoplumunu ihya edemeyeceğini, aksine onlara zarar vereceğini savunmuştur. İlişkisi olduğu Japonlar da onunla benzer fikirleripaylaşmışlardır. Abdürreşid İbrahim milletçe sahip oldukları özelliklerden dolayı Japonların asıl olarak İslam’a yatkın oldukları kanaatindeidi. Hıristiyanlığın tahrif olmuş bir din olduğunu düşünmekten başka, misyonerlerin çalışma tarzından da rahatsızdı. O, Japonya’da özellikleİslam peygamberini hedef alan iddialar ve propagandalarla oluşturulmaya çalışılan Hz. Muhammed imajını düzeltmek için birtakımgirişimlerde bulunmuştur. Japonya’da Hıristiyanlığın yayılışı ve Türk bir Müslüman aydının bu gelişmeler karşısındaki tutum ve yaklaşımıincelemeye değerdir. Ayrıca bu araştırmanın Osmanlı Devleti ile ilişkileri 19. yüzyılın sonlarında başlayan ve o dönemde bölgedeki siyasidengelerin odağındaki ülkelerden biri olan Japonya’nın tanınmasına bir derece katkı sağlaması beklenmektedir.Öğe IMPROVEMENTS AND PUBLIC WORKS IN THE HIJAZ PROVINCE “THE RULE OF SULTAN ABDULHAMID II”(2019) Barlak, HasanThe Ottoman restructuring process that began in the first half of the 19th century continued withoutpausing during the rule of Sultan Abdülhamid II. He waged a significant struggle to develop the empire through thereform and renovation activities that he carried out across the country. The Hijaz has a special place among theprovinces that the Sultan focused on for investment. Mecca, where the Hajj as one of the main worships of Islam isperformed, used to be visited by tens of thousands of Muslims each year. Serving Haramayn was already an Ottomanstate tradition. However, the new developments around the world led Abdülhamid II, the caliphate-sultan, to attributea special importance to the Hijaz. The Sultan wanted to ensure that the people who come to the Hijaz leave it withpositive impressions and thus to secure the support to the all of Muslims. Through his activities in Haramayn,Abdülhamid II also targeted to bring a more Ottoman character to the Hijaz. During his thirty-three years of rule,many and various innovations and improvements in the Hijaz from administrative initiatives and training activities toinvestments of transportation and communication and health services were implemented and significant efforts weremade for developing the province. The Hamidiye-Hijaz Railway has a special place among the investments made inthe region. Other than that, many services were carried out in the Hijaz like new governmental buildings, hospitals,schools, waterways, security units and a guesthouse for poor pilgrims, and a great effort was taken to improve theprovince.Öğe JAPANESE IDEAL OF ABDÜRREŞİD İBRAHİM: EASTERN UNION AND OTTOMAN CALIPHATE(2021) Barlak, HasanTürk/Tatar Hoca Abdürreşid İbrahim, Türkler ile Japonların birbirlerini tanımalarına önemli katkılar sağlamış bir fikir ve hareket insanıdır. O, Rusya Müslümanları için yürüttüğü faaliyetler sırasında Rus baskısı artınca büyük bir kısmını Japonya’ya ayırdığı uzun bir seyahate çıkmıştır. 20. yüzyılın başlarında gittiği Japonya’da hem İslam dinini tanıtmış hem de birtakım siyasi çalışmalar yapmıştır. Burada dostluk kurduğu Japonlara Doğu milletlerinin Batı’ya karşı ittifak kurmaları gerektiğini anlatmıştır. İlişki kurduğu çevre ağırlıklı olarak Asya yayılmacılığına taraftar olan Japon milliyetçilerinden oluştuğundan önerileri beğenilmiş ve bir derece desteklenmiştir. Onun Şark birliği projesi Osmanlı Devleti’nin lider olarak düşünüldüğü geniş bir coğrafyayı ve kalabalık bir nüfusu içine alan büyük bir idealdi. Böyle bir proje için güçlü ve Müslüman bir müttefike ihtiyaç vardı. Abdürreşid İbrahim bu düşünce ile, Müslüman olan veya Müslüman olma temayülü gösteren Japon dostlarına hilafet makamına bağlanmanın gerekliliğinden bahsetmiş ve bu yönde bazı girişimlerde bulunmuştur. Bu makalede Abdürreşid İbrahim’in Doğu birliği ve Japonları Osmanlı hilafetine bağlama düşüncesi incelenmiştir.Öğe Japonya’da İslâm Davetçisi Bir Türk: Abdürreşid İbrahim “Dinî Fikirleri ve Stratejisi”(2020) Barlak, HasanAbdürreşid İbrahim, Türk/Tatar ve Osmanlı tarihinde fikirleri, dinî-siyasî aktiviteleri ve seyahatleri ile sıra dışı bir şahsiyettir. Onun 1908 yılında çıktığı uzun Asya yolculuğunda, 1909 yılı kış ve bahar aylarını geçirdiği Japonya’nın özel bir yeri vardır. Abdürreşid İbrahim, saygın kişiliği ve Asya yayılmacılığını benimseyen Japon milliyetçileri ile kurduğu samimi ilişkiler sayesinde Japonya’da özel bir konuk muamelesi görmüştür. Burada geçirdiği zaman içinde bir yandan dinî, siyasî ve içtimaî yönlerden Japonya’yı tanımaya çalışırken diğer yandan tanıştığı ve diyalog kurduğu hemen her Japon’a İslâm’ı anlatmayı vazife bilmiştir. Kendi adına, Müslümanlaşan bir Japonya’nın Rus işgali altındaki Tatarlar için güçlü bir destek olacağını düşünmüştür. Japonların ahlakî olgunlukları, Türklere ve Müslümanlara yakın duruşları ve bir Şark milleti olarak hızla ilerlemeleri, onu teşvik eden unsurlar arasında yer almıştır. Abdürreşid İbrahim, Japonya’da devlet adamı, asker ve gazeteci gibi toplumun önde gelen insanları ile diyalog kurmuş ve onlardan pek çoğunun İslâm ile tanışmasını sağlamıştır. Sunumlarında sade ve duru bir üslup kullanarak dinin özünü aktarmaya gayret etmiştir. Konuşup görüştüğü Japonlar kendisine karşı sadece büyük bir hüsnü kabul göstermekle kalmamış, aralarında İslâm’ı kabul edenler de olmuştur. Japon ihtidaları her ne kadar siyasî hesapların gölgesinde kalsa da Abdürreşid İbrahim’in Japonya’daki faaliyetleri 20. yüzyılın başlarında Müslüman bir Türk aydınının fikirlerinin ve davet stratejisinin tahlili bakımından önemlidir.Anahtar Kelimeler: Abdürreşid İbrahim, Japonya, Türk-Tatar, Japon, İslâm, Pan-AsyacılıkÖğe KOREA IN THE OCCUPATION PROCESS AND ABDÜRREŞİD İBRAHİM(2022) Barlak, HasanThe early 20th century meant the beginning of the Japanese colonial era for Korea. Turkish/Tatar activist Abdürreşid İbrahim went to Korea from Japan just before the annexation. Upon visiting a number of Korean cities, towns, and villages, he felt an affinity towards the Koreans. He followed its religious and political issues closely. The intense Christian missionary activities there disturbed him deeply. Likewise, he was upset that he himself could not deliver them the message of Islam. During his brief time in Korea, he tried to talk with as many locals as possible in order to learn what they thought about their Japanese administration. However, since almost every dialogue took place through Japanese interpreters, he was not sure that he was able to learn the truth. He was well aware that Koreans were a noble nation, and yet he felt uneasy when he saw that the Koreans themselves felt intimidated by the Japanese occupation. In his view, if Korea was to be a colony, it was better that it be ruled by Japan rather than other powers; nevertheless, he was unwilling to accept it that it was under anyone’s control at all. He, thus took a stance that was in favor of Korean independence, and urged those Koreans he talked with to struggle for that cause.Öğe Sultan II. Abdülhamid ve Sudan Mehdisi(2022) Barlak, HasanSudan’daki Osmanlı-Mısır idaresi Muhammed Ahmed’in 1881 yılında başlattığı Mehdi İsyanı ile ciddi bir darbe aldı. İngiltere’nin 1882’de Mısır’ı işgalinden sonra Sudan’da Mısır aracılığı ile artan İngiliz nüfuzu da Mehdi Hareketi için adeta pekiştirici bir etki yaptı. Mehdiliğini ilan ederek Sudan’ın ve İslam dünyasının kurtuluşunu kendi mücadelesine bağlayan Muhammed Ahmed girdiği pek çok çatışmayı kazanarak popülaritesini her geçen gün artırdı. Özünde, Sudan’daki birtakım idari uygulamalara karşı tepki olarak başlayan isyan zamanla İngiliz emperyalizmine karşı bir direnişe dönüştü. Osmanlı Devleti Mehdi Hareketi’ni yakından takip etti ancak Sudan’daki olaylara doğrudan karışmak istemedi. Sultan II. Abdülhamid hareketin Kızıldeniz’i aşıp Hicaz’a ulaşmasından kaygılansa da İngilizlerin Sevakin üzerinden Sudan’da ortak harekât düzenleme tekliflerine yanaşmadı. Sudan’a böyle bir müdahalenin uygun olmayacağını ve halifelik makamına zarar vereceğini düşündü. II. Abdülhamid’e göre Mehdi sorununun halli için öncelikle İngiltere’nin Mısır’dan çıkması gerekiyordu. Ne var ki Bâbıâli’nin bu yönde yaptığı girişimler bir sonuç vermedi ve Sudan Osmanlı Devleti’nden her geçen gün biraz daha uzaklaştı. Mehdiciler Mısır-İngiliz askerleri karşısında önemli zaferler kazandılar fakat Muhammed Ahmed’in kurduğu devlet uzun ömürlü olmadı, bir süre sonra İngilizler tarafından ortadan kaldırıldı. Bu makalede Muhammed Ahmed’in ölümüne kadar (1885) Sudan’da Mehdi Hareketi’nin seyri, Osmanlı Devleti’nin Mehdi İsyanı karşısındaki tavrı ve İngiltere’nin bölgedeki hadiselere müdahalesi Türkçe, Arapça, İngilizce kaynaklar ve Osmanlı arşiv vesikaları üzerinden incelenerek değerlendirilmiştir.Öğe SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN HAREMEYN HASSASİYETİ(2019) Barlak, Hasan19. yüzyılda ortaya çıkan uluslararası hadiseler, hemen bütün dünyada Müslümanlar aleyhine seyretmiş ve Osmanlı Devleti için de oldukça yıpratıcı olmuştur. Bu süreçte özellikle ülkeleri işgal edilen Müslüman halklar Osmanlı Devleti‟ne daha çok yakınlaşmıştır. 1877-1878 yıllarında yaşanan Osmanlı-Rus Harbi‟nden (93 Harbi) sonra Osmanlı tebaasının büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturması da, Sultan II. Abdülhamid‟i daha İslam merkezli bir siyaset gütmeye sevk etmiştir. Bu doğrultuda padişah, hac ibadetinin yerine getirildiği Mekke ve Hz. Muhammed‟in kabrinin bulunduğu Medine şehirlerine, yani İslam‟ın doğduğu merkezler olarak Haremeyn‟e belirgin bir ilgi göstermiştir. Hadimu’l-Haremeyn unvanını taşıyan Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti‟nin Orta Doğu Arap vilayetlerinden biri olan Hicaz‟a özel bir ehemmiyet vermiş ve Haremeyn hususunda unvanına yarışır bir tutum sergilemeye çalışmıştır. II. Abdülhamid, Hicaz‟a yönelik yaklaşımları ile halifelik sıfatını bir derece daha meşrulaştırmak ve bütün İslam dünyasını arkasına almak istemiştir. Onun Hicaz vilayetine verdiği önem devlet salnamelerinden, Hicaz‟da gerçekleştirilen hayır harcamalarına kadar, pek çok uygulamada görülür. II. Abdülhamid, Hicaz valilerine verdiği talimatlarla bölgenin her türlü sorundan uzak ve huzurlu bir Osmanlı vilayeti olmasını temin etmeye çalışmıştır. 20. yüzyıla doğru ilerleyen bu dönemde, Mekke kalelerine Osmanlı sancağı çekilmesi gibi, Hicaz‟ın bir derece daha Osmanlılaştırılması için büyük bir gayret sarf edilmiştir. Osmanlı resmi yazışmalarında yüce hilafet tacının mücevheri şeklinde dahi nitelenen Haremeyn, halifelik emareleri ile bezenmiş ve her türlü harici etki ve girişimden sakınılmıştır.Öğe Sultan II. Abdülhamid’in Mısır Kadısı Seyyid Abdullah Cemaleddin Efendi’ye Göre Siyasal Sistem(2023) Barlak, HasanSeyyid Abdullah Cemaleddin, Osmanlı Devleti’nin 1891-1901 yılları arasındaki Mısır kadısıdır. Yaşamış olduğu zaman diliminde siyasi düşünce, ilmiye sınıfı mensuplarının çok yazdıkları bir saha değildi. O, özellikle bu sahaya yönelerek siyaset bilimine Müslümanlar adına bir katkı sunmak istemiştir. Son dönem Osmanlı âlimlerinin çoğu meşrutiyetçidir. II. Meşrutiyet’in ilanına yetişemeyen Cemaleddin Efendi ise meşrutiyet taraftarı olmamakla birlikte ısrarla meşvereti savunmuştur. Siyasal meselelere yaklaşımı esnektir. Şeriatın belirlediği sınırın dışına çıkılmadığı takdirde hükümlerin genişletilebileceğini savunur, siyasi bir meselede zamana ve şartlara göre hareket edilebileceğini söyler. Yine de onun devlet başkanının belirlenmesi konusundaki fikri klasik dönemin yaygın görüşüne yakındır. İslam hukukunda, devlet başkanını seçme ve gerektiğinde azletme yetkisine sahip olan “ehlü’l-hal ve’l-akd” isimli heyete büyük bir önem atfeder. Halifenin/devlet başkanının seçiminde ehlü’l-hal ve’l-akd üyelerinin biatını öne çıkarırken bütün Müslümanların biata katılmasını gerekli görür. Cemaleddin Efendi’ye göre, devlet işleri güvenilir, âdil, davranış yönünden dosdoğru, işini yapacak kudrete, bilgiye ve yeteneğe sahip kişilere emanet edilmeli, İslam ümmetinin adalet, müsavat, meşveret ve hürriyet esasları üzerinde yürüyen ideal millet olma vasfı korunmalıdır. Cemaleddin Efendi, görüş ve tedbire ihtiyaç duyulan devlet işlerinde istişareden ve çok katılımlı idari bir sistemden yana tavır sergiler. Devlet idaresinde istibdatı şiddetle eleştirir ve istişareyi terk ederek istibdat uygulayan idarecileri uyarmayı ihmal etmez.