Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Memiş, Ekrem" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Aka Medeniyetinin Doğuşu, Gelişmesi ve Çöküşü
    (Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Tarih İncelemeleri Dergisi, 1995) Memiş, Ekrem
    [Abstract Not Available]
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Dinlerin Buluştuğu Nokta: Anadolu
    (Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2005) Memiş, Ekrem
    Anadolu, en eski medeniyet merkezlerinden biridir. Anadolu toprakları, tek tanrılı dinlerin doğduğu mekân olmasa da, tek tanrılı dinlerin yayılma alanı bulduğu ve birbirleriyle temasa geçtiği topraklardır. Bu buluşmanın önde gelen nedenlerinden biri, doğrudan doğruya Anadolu’nun coğrafi konumuyla ilgilidir. Anadolu insanı hoşgörülü bir yapıya sahiptir. Çok tanrılı dinlerin yaşandığı dönemlerden kalan bu hoşgörü anlayışı, tek tanrılı dinlerin ortaya çıktığı dönemlerde de devam etmiş, Anadolu insanı Hristiyanlığı, Müslümanlığı ve Museviliği aynı mekân içerisinde yaşatabilme başarısını göstermiştir. Nitekim günümüz Türkiye’sinde bile aynı kent içinde, hatta aynı mahallede camiyi, kiliseyi ve havrayı bir arada görmek mümkündür.
  • [ X ]
    Öğe
    EGE GÖÇLERİ’NİN TETİKLEDİĞİ DİĞER GÖÇ HAREKETLERİNE KISA BİR BAKIŞ
    (2019) Memiş, Ekrem
    Ege Göçleri, MÖ. 13. yüzyılın son çeyreği ile 12. yüzyılın ilk çeyreğinde olmak üzere, iki aşamada cereyan etmiş olan büyük bir kavimler hareketidir. Ugarit ve Mısır vesikaları, bu göçler hakkında önemli bilgiler aktarırlar. Ayrıca, MÖ. 2. Binyılın sonlarına ait yerleşim merkezlerinde yapılan arkeolojik kazılarda da, söz konusu göçlerin sebebiyet verdiği yıkımın maddi delillerine rastlanmıştır. Ege Göçleri’nin çeşitli nedenleri vardır. Ancak hemen belirtelim ki, bu büyük kargaşada ekonomik nedenler ön plana çıkmaktadır. Çünkü göçe iştirak eden kavimlerin toprak yetmezliği ve yeterli besine ulaşamama gibi sorunlarının yanı sıra, MÖ.13. yüzyılın sonlarına doğru başlayan ve Hatti Ülkesi’ni de etkileyen kıtlık felâketi, Egeli kavimleri, kendilerine yeni yurtlar bulma çabası içerisine sevk etmiş görünmektedir. Ege Göçleri’nin birinci aşaması Mısır firavunu Merneptah zamanında (MÖ. 1236-1223) vuku bulmuştur. Bu firavun tarafından yazdırılan Karnak Kitabesi ve Ġsrail Steli, söz konusu göçler hakkında önemli bilgiler aktarırlar. Ayrıca Ugarit mektupları da, göçlerin bu ilk aşamasına ait bilgiler verirler. Sözünü ettiğimiz bütün bu belgelerden anlaşıldığına göre, göçlerin ilk aşaması yaşanırken Hitit Devleti henüz ayaktadır. Asıl tahribatı, Ege Göçleri’nin ikinci aşamasına katılan kavimler gerçekleştireceklerdir. MÖ. 12. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanacak olan bu ikinci göç dalgası hakkındaki en doyurucu bilgileri yine Mısır kaynakları vermektedir. Gerçekten, Mısır firavunu III. Ramses’in (MÖ. 1198-1167) yazdırmış olduğu vesikalarda, Ege Göçleri’nin ikinci aşamasına iştirak eden kavimlerden ve onlara karşı verilen mücadeleden söz edilmektedir. Ege Göçleri sonunda MÖ. 2. Binyılın büyük güçleri olan Hitit, Mitanni ve III. Babil devletleri yıkılacaklardır. Mısır Devleti ise hem ekonomik hem de insan kaynakları bakımından tükenme noktasına gelecektir. Ege Göçleri’ni tek bir göç hareketi olarak görmek doğru değildir. Çünkü Ege Göçleri, hem Eski Doğu dünyasında hem de Eski Batı dünyasında yeni göç hareketlerinin de tetikleyicisi olmuştur. Nitekim bu göçlerle aynı zaman dilimi içerisinde veya biraz sonrasında yeni göç hareketlerine tanık olunmaktadır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Ermenilerin Kökeni ve Geçmişten Günümüze Türk-Ermeni İlişkileri
    (Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2005) Memiş, Ekrem
    Ermeni adına ilk defa M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Pers Kralı Darius’un kitabelerinde rastlanır. Ve asıl ilginç olan nokta şudur ki, Ermeniler kendilerine hiçbir zaman “Ermeni” dememişler, bilâkis kendilerini “Haiklar” olarak adlandırmışlardır. Ermeni adı, Ermeniler tarafından sonradan benimsenmiş olup, bu isim aslında coğrafi bir bölgeye işaret etmektedir. Bu bölge, Doğu Anadolu Bölgesi’dir. Çünkü M.Ö. 3. Binyıla ait Akkad çivi yazılı belgelerinde de Doğu Anadolu bölgesine “Armanu” yada “Armenia” denilmekteydi. Demek oluyor ki, Ermenilerin bu bölgeye gelmesinden yaklaşık 1600 yıl önce de Doğu Anadolu Bölgesi “Armenia” adıyla anılıyordu. İşte Pers Kralı Darius, hakimiyeti altında bulunan ve muhtemelen batıdan göçmen olarak gelen bu yabancılara “Armenia Bölgesinde oturanlar” anlamına “Ermeniler” ismini vermişti. Şu hususu da özellikle belirtmek isteriz ki, Ermenilerin, adı geçen bölgede kendilerinden önce oturan Urartularla da herhangi bir akrabalıkları söz konusu değildir. Çünkü Urartuların dili Asyanik kökenli olduğu halde, Ermenilerin dili Hint-Avrupai dillerdendir. Öyle sanıyoruz ki Ermeniler, M.Ö. 8. yüzyılda vuku bulan Trak göçleri neticesinde Anadolu’ya gelmişler ve iki asır göçebe bir hayat yaşadıktan sonra, Urartu Devletinin yıkılmasını fırsat bilerek gelip onların topraklarına yerleşmişlerdi. O halde Ermenilerin Anadolu’daki tarihleri M.Ö. 6. yüzyıldan daha geriye gitmemektedir. Halbuki, çivi yazılı metinlerden öğrenildiğine göre Türkler, M.Ö. 3. Binyılın sonlarından itibaren Anadolu’da mevcutturlar ve Anadolu’nun kaderinde önemli roller oynamışlardır. Ermeniler, Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Büyük İskender’in daha sonra sırasıyla Selevkosların, Romalıların, Bizanslıların, Selçuklu Türklerinin ve nihayet Osmanlı Türklerinin egemenliğinde yaşamışlardır. Ermeniler, Anadolu’da yaşadıkları uzun zaman içerisinde hiçbir zaman bağımsız olamamışlar, mütemadiyen himaye altında yaşamışlar ve karşılığında da vergi ödemişlerdir. Fakat şurası gerçektir ki, en iyi muameleyi Türklerden görmüşlerdir. Hatta Osmanlı İmparatorluğu döneminde, kendilerine, devletin üst kademelerinde birçok görevler verilmiştir. Ancak, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren emperyalist devletlerin teşvik ve tahrikleriyle, memleket içerisinde karışıklıklar çıkarmaya ve devlet için problem olmaya başlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise devlet isyan ederek sivil Anadolu halkını katletmeye başlamışlardır. Osmanlı yönetimi de 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarmış olduğu Tehcir Kanunu ile Ermenileri göçe zorlamıştır. Ermeniler, tehcir sırasında Osmanlı ordusunun yüz binlerce Ermeni’ye soykırım uyguladığını iddia etmektedirler. Halbuki, gerçek bunun tamamen aksini ortaya koymaktadır. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yapılan kazılarda çok sayıda toplu mezarlar ortaya çıkarılmıştır ki, Müslüman Türklere ait olan bu mezarlar, Ermenilerin değil Türklerin soykırıma uğradığının en açık delillerindendir. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Sözde Ermeni soykırım iddialarının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Soykırıma uğrayanlar Ermeniler değil, Türkler olmuştur.
  • [ X ]
    Öğe
    Etrüskler’in Kökeni, Kimliği ve Roma Medeniyetine Katkıları
    (2022) Memiş, Ekrem
    Etrüskler adıyla anılan kavim, aslında Anadolu’lu Troyalılar ile Türk kökenli İskitler’in (Sakalar) İtalya’da karışıp kaynaşmasıyla oluşan ve İtalya’daki mevcut köy kültürünü şehir kültürüne dönüştüren önemli bir halk grubudur.Grekler onları Tyrsenler veya Tyrhenler adıyla anarken, Romalılar bu kavme Tuscalar ya da Etrusclar demiştir. Oysaki Etrüskler, kendilerine Rasenna diyorlardı. İnsanlık tarihinde Doğu ve Batı dünyalarının ilk büyük mücadelesi olarak kabul edilen Troya Savaşları’nda Doğu Bloku’nun temsilcisi olarak ortaya çıkan Troyalılar, on yıllık bir mücadelenin sonunda Batı’yı temsil eden Akalar’a yenilmişlerdi. Bir süre sonra Ege Göçleri’ne (Deniz Kavimleri Göçü) katılmak zorunda kalan Troyalılar, birdenbire kendilerini Mısır kapılarında bulmuşlardı. Ege Göçleri’nin hem birinci hem de ikinci aşamasına katılan Troyalılar, Mısır firavunlarına karşı verdikleri mücadeleyi ne yazık ki, kaybetmişlerdi. Çanakkale yöresindeki anavatanlarına dönmek zorunda kalan Troyalılar, yurtlarının yaşanmaz bir duruma geldiğini görerek, biraz daha güneydeki İzmir yöresine yerleşmişlerdi. Ancak Yunanistan’dan bu bölgeye göç eden Akalı göçmenler yüzünden, MÖ 10. yüzyıl başlarında Anadolu’yu tamamen terk ederek, deniz yoluyla İtalya’nın Toskana bölgesine göç etmişlerdi. Bu hadiseden yaklaşık iki asır sonra, Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya giren iki Türk kavmi ile karşılaşıyoruz. Bunlar, İskit ve Kimmer kavimleridir. Anadolu’ya yaklaşık 80 yıl hükmeden Kimmerler, Orta Anadolu’daki Frig Devleti’ni de ortadan kaldırmışlardı. Kimmerler’in peşinden Anadolu topraklarına giren İskitler, Herodotos’a göre, 28 yıl Doğu Anadolu’ya hükmettikten sonra Kimmerler’in boşalttığı Güney Rusya topraklarını istila ederek, burada Büyük İskit İmparatorluğu’nu kurmuşlardı. Ancak İskitler’in bir kısmı geri dönmeyip batı istikametindeki yürüyüşlerine devam ederek, Batı Anadolu kıyılarına ulaşmış ve buradan gemilerle İtalya’ya göç etmişlerdi. İşte İskitler’in (Sakalar) bu grubu ile daha önceden İtalya’ya göç etmiş olan Troyalılar karışıp kaynaşarak İtalya’da Türklük özelliklerinin ağır bastığı yeni bir topluluğun oluşumuna zemin hazırlamışlardır ki, bu kavim yukarıda bahsi geçen Etrüskler ya da Tursakalar adıyla anılan kavimdir. Biz bu çalışmamızda, Etrüskler’in Roma medeniyetinin oluşumunda ne gibi roller üstlendiğini yazılı ve arkeolojik kaynakların ışığında gözler önüne sermeye çalıştık.
  • [ X ]
    Öğe
    Hitit Sarayında Kraliçelerin Rolü
    (Belleten, 1994) Memiş, Ekrem
    [Abstract Not Available]
  • [ X ]
    Öğe
    HURRİ-MİTANNİ ORTAKLIĞININ ESKİ YAKIN DOĞU TARİHİNE YANSIMALARI
    (2018) Memiş, Ekrem
    MÖ. 3. binyılın son çeyreğinden itibaren, Eski Doğu dünyasının en eski yazılıkayıtlarında Hurriler adıyla anılan bir halk grubundan bahsedilmeye başlanır. Hurriler’in asılanayurtlarının neresi olduğu sorusunun kesin bir cevabı yoktur. Bazı bilim insanlarıTranskafkasya’daki Kura-Aras bölgesini önerirken, diğer bir kısım bilim insanları da onlarınanayurdunun Doğu Anadolu olduğunu öne sürerler. Fakat onların anayurdu neresi olursa olsun,hem yerleştikleri bölgelerde hem de temasa geldikleri bölgelerde siyasi, askeri ve kültürelbağlamda derin tesirler bırakmışlardır. Onların mütecaviz ve yayılmacı bir halk oldukları, Hurriisimlerinin ve Hurri kültür unsurlarının Kuzey Mezopotamya, Kuzey Suriye ve Doğu Anadolu’yakadar uzanan geniş bir alana yayılması ile de tasdik edilmiştir.Ancak bu kavim, MÖ. 2. Binyıl ortalarından itibaren siyaseten pasivize olmuşgörünmektedir. Bunun en önemli nedeni, Hurriler’in yaşadığı bölgelerin son derece savaşçı birkavim olan Mitanniler tarafından istila edilmesidir. Hint-Avrupa kökenli bir kavim olduklarıanlaşılan Mitanniler, kendilerine has savaş arabaları ile kısa sürede girdikleri bölgelerdeegemenlik tesis etmişler ve bugünkü GAP Bölgesi merkez olmak üzere, güçlü bir devletkurmuşlardır. Aslında bu devlet bir ortaklığa dayanmaktadır. Bu ortak yapımda idare edilengeniş halk kitlelerini Asya kökenli Hurriler oluştururken, idare eden ince elit tabakayı Hint-Avrupakökenli Mitanniler oluşturmaktadır. Hurri-Mitanni ortaklığına dayanan bu devlet, MÖ. 15. yüzyılortalarından MÖ. 14. yüzyıl ortalarına kadar, Eski Yakın Doğu’nun en güçlü siyasi yapılarındanbiri olarak kabul edilmiştir. MÖ. 14. yüzyıl ortalarında Hititler tarafından yıkılan ve Hititler’e bağlıtampon bir devlet haline getirilen Mitanni Devleti, MÖ. 1200’lerde cereyan eden Ege Göçleri’nekadar, siyasi varlığını devam ettirmiştir.
  • [ X ]
    Öğe
    İSRAİL-FİLİSTİN MÜCADELESİNİN KÖKENİNE İLİŞKİN BAZI DÜŞÜNCELER
    (2019) Memiş, Ekrem
    Günümüz Ortadoğusu’nda bir devlet olarak varlığını sürdüren İsrail’in(İsrailoğulları’nın), zamanımızdan yaklaşık 3200 yıl önce Hz. Musa’nın önderliğinde şuanda üzerinde yaşadıkları topraklara göç ettiğini gerek Mısır kaynaklarından gerekse Yahudiler’in kutsal kitabı Tevrat’tan öğreniyoruz. Ancak İsrailoğulları kendilerine vaat edilen topraklara geldikleri zaman, bu ülkenin boş olmadığını görmüşlerdir. Çünkü bu topraklara, Egeli kavimlerden biri olan Filistler yerleşmişlerdi. Demek oluyor ki, İsrailoğulları, kendilerine vaat edilen ülkeyi yeniden kazanabilmek için Filistlere karşı mücadele etmek zorundaydılar. Bu mücadele yaklaşık 150 yıl sürecek veDavut zamanında İsrailoğulları, Filistleri egemenlikleri altına alacaklardır.Günümüzden binlerce yıl önce Filistin toprakları için mücadeleye tutuşan bu iki halkın çekişmesi bugün hala devam etmektedir.

| Sinop Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, Sinop, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim